Aydınlanmış olmak ya da çakal olmak hakkında


Zamanınızın genelini yüksek fikirlerle ama ard niyetlerle oturup aniden bir ilham ya da aydınlanmanın gelmesini bekleyerek geçiriyorsunuz fakat hiçbir şey olmuyor mu?

Oradan buradan duyduğunuz ve kendinize ego tatmini için kılavuz bellediğiniz ve sık sık insanlara söylediğiniz cümleler hiç bir işe yaramıyor mu?

Ya da aydınlanma, gerçekten hayatınızdaki nihai amacınız mı?

Eğer cevabınız evet ise bazı aydınlanmış insanların genel özelliklerine değinmeye çalışalım bir bakalım, belki onlardan biraz feyz alarak kendiniz için de bir rehber oluşturabilir veya ne kadar aydınlanmaya çalıştığınızı anlamak için kendinize gerçek bir yol haritası belirleyebilirsiniz;

1. Şu anda yaşarlar

Aydınlanmış insanlar geçmiş ve geleceğin üst bir akıl tarafından yaratılmış zihinsel yapılar olduğunu ve gerçek tinsellikle muazzam bir bağı olduğunu anlamışlardır. Tek gerçekliğimiz şu anda içinde yaşadığımız zamandır. Geçmiş veya gelecek hakkında düşünmek ve birtakım şeyleri tezahür etmek yine, yalnızca şimdiki zaman diliminde gerçekleşebilir. Bu insanların, şimdiki zamana olan derin odaklanması, onlara güçlü bir canlılık hissetmelerine ve etrafında olan biten olaylara ve insanlara karşı farkındalık geliştirmelerine olanak vermiştir. Doğal olarak bu gibi insanların düşmanları çoktur.

2. Bir şeyden sadece yaptıkları için zevk alırlar ve bunu başka bir şeye yormazlar

Aydınlanmış, bilge insanların bir amacı yoktur çünkü, amaçlarını zaten gerçekleştirmişlerdir. Gelecekte onlara getireceği potansiyel faydasına bakmaksızın, yaptıkları her aktiviteden sadece o aktiviteyi gerçekleştirdikleri için zevk almaya bakarlar. O olayın başka bir şey olmasını ummazlar, keşkeleri yoktur. Ruhani öğretmenlerden bir çoğu “Burada olmayı tercih ederim” der. O halde siz burada olmaktan başka ne bekliyorsunuz?

3. Egoları yoktur

Şu anda yaşadıkları için, çoğunlukla geçmişte yaşanmış tecrübelerin yorumuna dayanan ‘kendi (çok özel!) hikayeleri’ de çok da fazla umurlarında filan değildir. Kendilerini böbürlenerek satmazlar. Düşünceler üzerine inşa edilmiş zihinsel yapıdan ibaret olan mastürbatif ego ve benlik gibi kavramlar da onlarda yok olmuştur. Çünkü egonun gerçek benlik olmadığının farkındadırlar.

Başarısızlık, başarı, onur, utanç, tanınma, kızma, küsme, kayıp, kazanç veya para onlar için hiçbir şey ifade etmez. Bunlar sadece anormal sosyal durumlara dayanır.

Onların kimseyi etkilemesi de gerekmez ve insanların kendileri hakkında ne düşündüğünü zerre kadar umursamazlar. Onlar sadece kendi hayatını yaşarlar ve hayatlarında hiçbir endişeye yer vermezler.

4. Akıl ve bedenlerinin gerçek benlikleri olmadığını anlamışlardır

Vücudumuzdaki tüm hücreler her 7-8 yılda bir yenilenir ve düşüncelerimiz ya da prensiplerimiz sadece aklımızdan gelip geçer; bu yüzden zihin ve bedenimiz bizim gerçekten öz benliğimizi oluşturamazlar.

Aydınlanmış insanlar, kendi beden ve zihinlerinin ötesindeki varlığın farkındırlar. Onlar kendi beden ve zihinlerine tanıklık ederek, dış dünyayı tarafsız bir şekilde gözlemlerler. Kişisel değildirler ve evrensel davranırlar. Affedicilik onlar için bir erdem değil doğal bir süreçtir.

5. Hayatı çok fazla ciddiye almazlar

Onlar için hayat, olayların akışına tarafsız bir şekilde tanıklık edebilecekleri bir oyun bahçesidir. Dış dünyada olup bitenlerin kendi öz benliklerini etkileme gücünün kesinlikle olmadığını anlamışlardır.

6. Ne kadar yaşayacaklarını umursamazlar

Aydınlanmış insanlar sadece şimdiki zamanda yaşadıkları için, zaman kavramı onlar için silikleşmiştir.

Biz sadece şimdiki limaş zamanda yaşayabiliriz ve şimdi dediğimiz şey ise zamansızdır. Eğer düşünmeyi durdurursak, geçmiş ve gelecek zaman fikri kaybolur. Bundan sonra da, 5 saniye içinde veya 50 yıl içinde öleceğimizin artık bir önemi kalmaz. Sahip olduğumuz tek şey mevcut anın kaybıdır, bunun dışındaki her şey zihinsel oluşumlardan ibarettir.

Geçmiş zamanı tezahür etmemiz sadece şimdiki zamanda gerçekleştiğinden, 70 ya da 20 olduğumuzun bir önemi kalmaz. Geçmişimiz bir yanılsama, aklımızın bize oynadığı bir oyundur. 70 yılda biriken deneyimlerimizi hatırlayarak, sadece dün yaşadığımız bir olayı hatırlayarak duyduğumuz mutluluktan daha fazlasını elde etmeyiz. Zaten geçmişi hatırlamaktan ziyade bu anın tadına varmamız gerekmez mi?

7. Kendi hayatlarını yaşarlar ve başkalarının da bunu yapmasına izin verirler

Kendileri özgürdür ve başkalarının da özgür olmalarını isterler. Duygusal anlamda diğer insanlardan bir beklentileri yoktur ve onlardan bir şey talep etmezler. Başkalarının kendi hayatlarına doyum getirmesini beklemezler çünkü diğerlerini, kendileri ile birlikte olmaya zorlamanın bir anlamı olmadığının çoktan farkındadırlar. Nihayetinde gerçek aşk ya da sevgi, insanları hayatımızda sıkı sıkı tutmak ve gitmelerine izin vermemek değil; gerektiğinde eğer gitmek onlara mutluluk verecekse, bunu göze almak ve izin vermektir, bu bizi mutlu etmese dahi.

Çünkü; gerçek diye bir şey yoktur, bu kişiye veya duruma göre değişir.

8. Kendi kendilerine mutludurlar

Onlar, küçük çocukların yaşadığı doğal mutluluk durumunu yaşarlar; yani mutlulukları, içten gelir. Mutlu olmaları için kimseye ya da hiçbir şeye ihtiyaçları yoktur. Gerçekten başkalarının varlığından ve arkadaşlığından zevk alsalar bile, onlara duygusal olarak bağlanmazlar ya da onların kişisel var oluş tarzlarının kendi umdukları gibi ortaya konmamasından gocunmazlar. Başkalarıyla birlikte olmaktan mutluluk duysalar da yalnız olarak da tamamen mutludurlar.

9. Sahtekar değildirler

Başkalarının emek vererek ortaya koymuş oldukları düşünceleri ve çalışmaları diğer insanlarla paylaşırken kaynak gösterirler ve büyüklük taslamak ya da ego tatmini adına kendilerini ön plana koymazlar. Bu tür çaba ve keşifleri kendilerine mal etmezler. Çünkü bilirler ki her hamle bumerang gibidir yani sonunda kaynağına ulaşır ve avcı bir anda av oluverir. Kavramışlardır ki serdar dediğin serden aşmalıdır.

Ne demiş bilge adam?: "Biz ne geleni ne de gideni sorgularız. Lakin, yine ve hep geleni göndermişsek işte o zaman puştluk illaki bizdedir."

Düzenlemiş alıntı kaynağı: Pick the brain


Sosyal Ağlarda Paylaşın